28 Ocak 2015 Çarşamba

Resimde Felsefe

1-atina-okulu-raphael felsefi resimler- meshur tablolar1. Atina Okulu ya da Scuola di Atene: İtalyan rönesans sanatçısı Raphael’in 1511’de tamamladığı ünlü yapıtıdır. Vatikan Sarayı’na fresk dekorasyonu olarak yapılmıştır. Hemen karşı duvarda “La disputa” adlı tanrı,isa ve diğer peygamberleri resmeden bir Raphael eseri daha bulunur. Raphael’in en önemli yapıtı olarak görülür. Rönesansın klasik ruhunu yansıttığına inanılır. Felsefi resimler denince akla gelen ilk eserdir. Platon ve Aristoteles resmin merkezindedir. Platon yukarıyı işaret eder. Onun felsefesinin merkezi olan idealar öğretisini ve ideal arayışını temsil eder. Elinde de Timaeus diyalogunu tutar. Resmin odak noktasındaki bu eser dikkat çeker. Bu yapıt evrenin amacı, yaratılması ve onun güzel sanatlar ürünü gibi işlenmesini ele alan bir diyalogdur. Resimde Platon’un yanında duran Aristoteles eliyle yeri işaret etmektedir. Aristoteles idealara değil fiziki dünyaya dikkat çekmiştir. Yeryüzündeki madde ve biçimde cevap aramıştır. Elinde “Etik” adlı eserini tutar. Bu eser Platon’un kitabına göre geri plandadır.
2-David_-_Sokratesin-olumu-felsefi resimler- meshur tablolar2. Sokrates’in Ölümü: Jacques Louis David’in 1787’de yaptığı yağlı boya tabosu, Sokrates’in Ölümü Sokrates hakkında en ünlü resimdir. Kendinden 2000 yıl önce yaşanmış bu olayı ilham verici şekilde yansıtmıştır. İdam, Platon’un Phaedo diyalogunda anlattığı şekilde resmedilmiştir. Sokrates Atina devleti karşısında af dilemek yerine felsefesini ve sorgulamasını sürdürmüş,ve idam edilmiştir. Kaçmak yerine ölümü yeğlemiştir. Ölümünü insanlara miras bırakmıştır. 
3-edvard-munch-ciglik-1893-felsefi resimler- meshur tablolar3.Çığlık: Norveçli ressam Edvard Munch’un 1893 tarihli yapıtıdır. Gökyüzünün kızıllığı ve dehşete düşmüş adam bize bir şeylerin ters gittiğini söyler. Mavi deniz sukunetle dururken “öteki” insanlar sıradan görünmektedir. Odaktaki çığlık atan kişi neden bu kadar dehşetli görünür? Gökyüzü bazen gerçekten de kızıldır. Ancak onu kan kızılına benzetmek için kendi dünyamızın çığlık atması gerekir. Gökyüzünü sadece kızılken fark edebiliriz. Bu bizim çığlık atan bakış açımızdır. Dış dünya ne kadar mavi ya da kızıl olursa olsun onu gören gözler, feryat eden kişiliğimiz onun bir anlık ren değişiminde yaşayabilir. Kendimizcedir dünya. Baktığımız kadarını görürüz. Diğerlerine de ucube oluveririz. Göğün kızıllığını gören adam değil, çığlık atan adam oluveririz.
4-cocuklarını yiyen satürn-felsefi resimler- meshur tablolar4. Çocuklarını Yiyen Satürn (Kronos): Goya’nın kendi evindeki  “Kara Resimler” adlı dizi çalışmasının bir örneğidir. 1820’lerde yapılmıştır. Resimde Yunan tanrısı Kronos’un-(Romalılarca Saturn) kendi yerine geçmelerinden korktuğu çocuklarını doğar doğmaz yemesi anlatılır. Aynı temada birçok eser verilmiştir. Yunan mitolojisindeki iktidar mücadelelerini işleyen en etkili temadır. Tanrılar bile güç için böyle işler yapabilmektedir. Mitolojik olaylar insanlığın kişiliğini yansıtmaktadır. Kronos’un kendi çocuğunu yemesi, güç hırsından “ben” kavramının yozlaştırılmasına örnektir. 


5-warhol-suslemeler-felsefi resimler- meshur tablolar5. Marilynler: Pop art adlı sanat akımının ikonu olan bu resim modern felsefe bakışını anlatabilir. Bir modern sanat ögesi olarak değerlendirilebilir. Resim hakkında bilgisi olmayan kişiler dahi bu çalışmaya aşinadır. İlk bakışta insana birçok şey anlatır. Şöhretin farklı taraflarını, popülerliğin, modernitenin renklerce dünyasını anımsatır. Aslında renkler bize göre çok değişkendir, göz,ışık,dil gibi unsurlar renkleri anlamlandırır. Bütün dünyanın bildiği bazı şeyler de böyle renklidir. Renkli hayatların büyüsü bu çalışmadaki gibidir. Özenilen yaşamların kendi içinde ve bizim bakış açımıza göre duruşu sadece renkleriyle oynanmış bu çalışmaların içinde gizlidir.

6-guernica-Picasso felsefi resimler- meshur tablolar6. Guernica, Pablo Picasso tarafından 1937′ tarihli eseridir. Nazi Almanyası’na ait uçakların İspanya İç Savaşı sırasında Guernica şehrini bombalamasını anlatan, 7,76 m eninde ve 3,49 m yüksekliğinde anıtsal tablodur. Saldırı sırasında 250 ila 1.600 kişi hayatını kaybetmiş, çok daha fazla sayıda kişi de yaralanmıştı. Picasso şöyle demiştir: ” İspanya’nın mücadelesi, insanlara, özgürlüğe yapılan saldırıya karşıdır. Ressam olarak hayatım boyunca sürekli sanatın ölümüne karşı durmaya çalıştım. Benim gericilikle ve ölümle anlaşma içinde olduğumu kim bir an için bile olsa düşünebilir? … Üzerinde çalıştığım ve Guernica ismini vereceğim resimde, ve son zamanlardaki tüm eserlerimde, İspanya’yı acı ve ölüm okyanusuna batıran askeri sınıfa duyduğum nefreti açıkça göstermekteyim.”
7- 3-mayis-1808-goya felsefi resimler- meshur tablolar7. 3 Mayıs 1808: Francisco Goya’nın 1814 tarihli tablosudur. Goya bu çalışmayı, Fransızların 1808’de Madrid’i işgali sırasında, Napolyon’un ordularına direnen İspanyolların anısına çizmiştir. İspanya’nın geçici hükümeti tarafından, Goya’nın önerisi ile, ressama ısmarlandı. Goya, bir mektupta bu tabloları yapma amacını şöyle açıkladı: “ … Avrupa’nın zorbalarına karşı giriştiğimiz şerefli ayaklanmanın en olağanüstü ve kahramanca hareketlerini fırça darbelerim ile ebedileştirmek.”

8- amerikan-gotik-grant wood- felsefi resimler- meshur tablolar8. Amerikan Gotik: Grant Wood’un bir Amerikan ailesini resmettiği çalışmasıdır. En çok kinaye ve parodi yapılan eserlerdendir. Bir çiftçi henüz evlenmemiş kızının önünde durmaktadır. İkisi de 19. yüzyıl Amerikan kıyafetleri içindedir. Adamın elindeki tırmık ırgatlık ve işçiliği sembolize eder. Kadının arkasındaki çiçekler de evcillik ve hizmetçiliği temsil eder. Bunun felsefi ya da meşhur olmasının nedeni günümüz hayat felsefesi olan “Amerikan rüyası”nı anlatmasıdır. Amerikalılar da bir zamanlar herkes gibi çiftçiydi. Ağır iş koşulları ve sömürü önce kapitalizmin beşiğinde kendi evlatlarını sömürüp sonra tüm dünyaya yayılıyor. “Amerikan ailesi” deyince bu resmin uygun kaçmaması ne garip.
felsefi resimler- meshur tablolar9. Mona Lisa: Leonardo Da Vinci’nin bu eseri belki de dünyanın en ünlü tablosudur. Ne felsefi ne de duygusal arka planına değinmeden bu listede yer almasını açıklayalım. Çoğu kişiye alelade gibi gelen bu resmin sanat yargılarını betimleyen bir fırsat olduğunu belirtmek gerekir. Dünyanın en bilinen resmi öylece oturan bir kadındır. Kadının duygularının belirsizliği çoğu zaman insanı düşündürür ancak neden bu kadar beğenilmiştir, neden bu kadar konuşulmuştur? Sanat yargılarının niteliği bakımından önemli bir çalışmadır. Sanat felsefesi açısından sorgulanmaya müsaittir.


venusundogumu_boticelli felsefi resimler- meshur tablolar10. Venüs’ün Doğuşu: Venüs’ün Doğuşu,İtalyan ressam Sandro Botticelli’nin 1482–1486 yılları arasında çizdiği tablodur. Tabloda, Venüs’ün ergen bir kadın olarak denizden doğarak kıyıya çıkışı betimlenir. Dünyanın en bilinen resimlerinden biri olan tablo, Floransa’daki Uffizi’de sergilenmektedir

Din Felsefesi



Din Felsefesi DİN FELSEFESİNİN KONUSU Din felsefesi, dini konu edinen, dinin temellerini ve öğelerini ele alan, sorgulayan felsefe dalıdır. Başka bir deyişle din felsefesi, dinin felsefe açısından ele alınması, din hakkında düşünme ve açıklamadır. Din felsefesi dine ahlak ve sanat felsefelerinde olduğu gibi rasyonel, objektif ve eleştirel olarak yaklaşır. Dine Felsefi Açıdan Yaklaşım: Dine felsefi yaklaşım her şeyden önce din gerçeğini kabul eden ve anlamladırmaya çalışan bir yaklaşımdır. Dini dinin temel kavramlarını ve inançlarını değerlendirmek, din gerçeğine eleştirel bir gözle yaklaşmakla olur. Bunu da felsefe yapabilir. Din felsefesi, dini tanımlamaya, açıklamaya ve anlamlandırmaya, dinsel kavramları ve davranış biçimlerini felsefi temeli üzerinde savunmaya ya da eleştirmeye, dinlerin kullandığı dili çözümlemeye yönelik felsefe araştırmalarından meydana gelir. 

Teoloji İle Din Felsefesinin Farkı: Teoloji (ilahiyat) de tıpkı din felsefesi gibi dini ve Tanrıyı konu alır. Teoloji, doğrudan doğruya inanca dayanır; inancın sınırları dışına çıkmaz. Teoloji açıklamalarında Tanrının gönderdiği kutsal kitaplara, peygamberlerin bildirdiklerine ve din alimlerinin yorumlarına dayanır.
 * Teoloji dogmatik ve otoriteye dayalıdır, din felsefesi özgür düşünme, nesnel olma ve sorgulamayı temel alır.
 * Teolojinin amacı inananların inançlarını güçlendirmektir, din felsefesi ise dinin ilkelerini sorgular kişilerin dindar olmalarına çalışmadığı gibi inançları sarsmaya da kalkışmaz. 
* Teoloji belli bir dini ele alırken, din felsefesi genel olarak din ya da dinleri ele alır. Dinin Felsefi Temellendirilmesi:
 * Felsefe dini temellendirirken dine rasyonel açıdan bakmak zorundadır. Akla dayanmalıdır. Tutarlı olmalı çelişkilere düşmemelidir. 


* Felsefe dini temellendirme çabasında nesnel olmak ve eleştirel bir tavır takınmak durumundadır. * Felsefe dini temellendirirken, konuya olabildiğince geniş kapsamlı ve kuşatıcı bakışla yaklaşmalıdır. * Din felsefesi nesnel olmak zorundadır. Nesnel olmak, dogru olana varmak amacıyla taraf tutmadan inceleme yapmak, yargıda bulunmak demektir.


DİN FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI
Tanrı: Evrende var olan herşeyin yaratıcısı olduğuna ve tekliğine inanılan yüce varlık.
Mucize: Mucize, insan aklının ölçülerini aşan, doğa yasalarının dışına çıkın, düşünce ilkelerinde değil de, dini inanca dayanan bir oluştur.
Vahiy: Peygamberlere gelen ilahi ilham anlamına gelir. İlahi bir nitelik taşıyan ana düşünce, vahiy yoluyla peygamberlere bildirilir.
Peygamber: Peygamber, her dinde Tanrı’nın buyruğnu insanlara bildiren elçidir. İman: Dinin ortaya koyduğu doğrulara inanmaya denir.
İbadet: Tanrının buyruklarını yerine getirmeye ibadet adı verilir.
Yüce: İncanca ölçüleri aşan, sınırlanamayan, önünde eğinilen üstün varlık anlamına gelir.
Kutsal: Din açısından saygıya değer olan, Tanrı ya da peygamberler tarafından kutsanmış olandır.


DİN FELSEFESİNİN TEMEL PROBLEMLERİ
1. Dinin Tanımları: dinler kaynaklarında bulunan Tanrıya göre tanımlarınlar, tek Tanrılı (monoteist) ve çok Tanrılı (politeist) söz edilmektedir.
2. Tanrının Varlığı Problemi: Din, Tanrının var olduğu inancına dayanır. Ban göre dinin temellendirilebilmesi için , Tanrının varlığının kanıtlanması gerekir. Din felsefesinin de temelinde Tanrının var oluşuyla ilgili kanıtlamalar bulunmaktadır. Tanrı var mıdır? Tanrının varlığını gösteren kanıtlar nelerdir?
3. Tanrının Temel Niteliklerinin Tanımlanması Problemi: Bu konuda Tanrının evrene aşkın ya da içkin olduğu şeklinde farklı yaklaşımlar görülür. Tanrı, bir olan, yaratılmamış olan, ezeli ve ebedi, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen varlık olarak tanımlanır.
4. Vahyin İmkanı Problemi: İnsan ile Tanrı, iki ayrı kategoride varlıktırlar. İnsanın sonlu, ölümlü, bir yanıyla da maddi varlık olduğu yerde, Tanrı sonsuz, ölümsüz ve tümüyle manevi bilinen bir varlıktır. Bundan dolayı vahiy açıklamasına ihtiyaç duyulmaktadır.
5. Tanrıyla Evren Arasındaki İlişkinin Ne Olduğu Problemi: Tanrı doğaya aşkın bir varlıkmıdır yani doğaüstü bir varlık mıdır yoksa panteistlerin (tümTanrıcılar) söylediği gibi Tanrı evrenin içinde midir?
6. Evrenin Yaratılışı Problemi:Evren Yaratılmış Mıdır? Yoksa evren öncesiz ve sonrasız mıdır? Bazı görüşler Tanrı tarafından yaratıldığını söylerken bazıları ise yaratılmadığını ezeli ve ebedi olarak var olduğunu söylerler.
7. Ruhun Ölümsüzlüğü Problemi: insan ruhu acaba beden yok olup gittiği zaman ortadan kalkar mı yoksa başka bir yerde var olmaya devam eder mi? Bu konuda da diğerleri gibi iki görüş ortaya çıkmıştır.


TANRI’NIN VARLIĞINA İLİŞKİN BAZI YAKLAŞIMLAR Tanrının varlığı konusunda üç temel yaklaşım bulunmaktadır.
1. Tanrının Varlığını Kabul Edenler: Tanrının varlığını kabul eden yaklaşımlar üç tanedir. Teizm, Deizm, Panteizm.
a) Teizm: Tanrıya inanma anlamına gelir, Tanrıya inanmama anlamına gelen Ataizm’e karşıdır. Teizm, Tanrının varlığını ve onun evrenin yaratıcısı, koruyucusu ve egemeni olduğunu kabul eden dini felsefedir. Teizme göre Tanrı öncesiz ve sonrasızdır. Dünyayla sürekli ilişki içindedir. Evrende olup biten her şey onun iradesinin ürünüdür. Tanrının varlığını akıl yoluyla kanıtlamak için kanıtlar ileri sürülmektedir bunlar; *


Ontoloji Kanıt: Kanıtın ontolojik olması Tanrının varlığından hareket edilmesinden kaynaklanmaktadır. İlk kez öne süren St. Anselmus’tur. Tanrı tasarlanabilen en yetkin (mükemmel) varlık olarak tanımlanır. Tanrı kendisinden daha büyük ve yetkin olan bir varlığın tasarlanamayacağı varlıktır. Yetkin bir varlık, var olmadığı takdirde yetkin olamaz. İşte bu anlaşıta, Tanrının var oluşu Tanrı tanımından zorunlu olarak çıkacaktır. Descartes de bu kanıtı kullanmıştır. *


Kozmolojik Kanıt: İlk neden kanıtı olarak da bilinen bu kanıt, aynı zamanda nedensellik ilkesine dayanır. Hiçbir şey nedensiz olamaz, var olan her şeye mutlak olarak, kendisinden önce gelen bir şey neden olmuştur. Kozmos (evren) de bu şekilde dir. Evrenin var olduğunu bildiğimize gir onu bu günkü durumuna bir dizi neden ve sonucun getirmiştir. Neden sonuç ilişkisindeki sonuç ilk nedenin Tanrı olduğudur. *


Düzen ve Amaç Kanıtı: Bu kanıt çevremizde doğal dünyaya baktığmızda, her şeyin kendi işlevini yerine getirecek şekilde, en ince ayrıntısına kadar düzenlenmiş ve ayarlanmış olduğunu göreceğimizi belirtir. İşte bu durum bir yaratıcının var oluşunu kanıtlar. Gözün yapısındaki düzen ve amaç bu kanıtı örneklendirir. Düzen ve amaç kendi kendine ortaya çıkmaz, belli amaca hizmet eder, irade sahibi Tanrı tarafından gerçekleştirilir. *


Ahlak Kanıtı: Tanrı olmasaydı her şey mübah ( sevap ya da günah olmayan) olurdu. İyi ve kötünün bir anlam ifade edebilmesi için karşılıklarının görülebilmesine bağlıdır. İyi ve kötünün karşılığının teminatı ise Tanrı’dır. *


Dini Tecrübe Kanıtı: Bir çok insan Tanrının varlığının kanıtı olarak iç duygularını ve sezgilerine başvurmaktadır. Tasavvufta da Mevlana, Yunus Emre gibi düşünürler bu gruba girerler. Tanrıyı ispat etmeye gerek yoktur. O zaten sezgiyle kavranabilir.


b) Deizm: Deizm, Tanrının varlığına inanmakla birlikte Tanrının evrenden aşkın (transandantal) olduğunu, evrenin dışında olduğunu, bir kez yaratıp sonradan evrene müdahale etmediğini savunur. Deizm iki temel ilkeye dayanır.
* Varlığı akılla bilinen Tanrı anlayışı
* Evrenin yaratıldıktan sonra kendi yasalarına göre işleyişi Deizm dine akılcı açıdan yaklaşmıştır. Mucizelere karşıdır. Batıl inançlara ve dogmalara itiraz eder. Locke, Rousseau ve Voltaire bu görüşün savunucularıdır.


c) Panteizm: Panteizim, Tanrı ile evreni bir kılan, her şeyi Tanrı olarak gören felsefi öğretidir. Tanrı evrenden ayrı değildir, tam tersine evren ile bir ve aynıdır. Tanrının doğanın dışında olması mümkün değildir. Tanrı evren ile özdeştir. En önemli temsilcisi Spinozadır. İlk panteist filozof ise Xenofanes’tir.


2. Tanrının Varlığını Reddedenler: Tanrının varlığını reddeden görüşlere ateizm, kişilere de ateist adı verilir. Ateizm “Tanrıtanımazlık” olarak dilimize çevrilmiştir. Genel anlamda dini inançsızlığı ve tüm dinlere karşı olmayı ifade eder. Din felsefesinde ateizm evreni yine evrene dayanarak açıkladığından Tanrı ya da doğal güç diye birşeyi mümkün kabul etmez. Ateizmin felsefi temeli Materyalizmdir. Tanrının var olmadığını savunan kanıtlar bulmaya çalışır. Bunlar:


* Kötülük Kanıtı: İçinde yaşadığımız dünyada kötü olarak nitelediğimiz oluşumlar vardır. Savaşlar, hastalıklar, depremler, açlık vb... Ateist bu noktada kötülüğün karşısında nasıl olup da mutlak iyi olan bir Tanrıdan bahsedileceğini sorar. Olsaydı bu kötülüklere karşı çıkardı der. Ateizmin karşısındaki filozoflar bu kanıta “Bu dünyada kötülüğün var oluşu, daha yüksek ahlaki iyiliklere yol açtığı için haklı kılınabilir. Buna göre eğer yoksulluk olmasa, yoksullara yardım etme gibi ahlaki bakımdan iyi olan eylemler temelsiz kalırlar. Savaşlar, işkence ve toplu kıyımlar vardır ama, kahramanlar, azizler ancak bunlar sayesinde ortaya çıkar.
* Ahlaki gerekçeler Kanıtı: Bu çerçevede içinde değerlendirmemiz gereken iki düşünür vardır. Nietzsche ve Sartre. İki düşünür de felsefelerinde ahlakı ön plana çıkarmışlardır. Ahlak söz konusu olduğun da ise, insanın Tanrı tarafından önceden belirlenmiş bir özü bulunmadığını, insanın özünü kendisinin yarattığını savunmuşlardır. Sartre’a göre evrende kendi kendini yaratan tek varlık insandır. Her nesnenin bir özü, bir varlığı bir de varoluşu vardır. Ona göre yalnız insanda varoluş özden önce gelir. İnsan önce vardır, sonra şöyle ya da böyle olur. Çünkü özünü kendisi yaratır. (Varoluşculuk – Egzistansiyalizm) Nietzsche’ye göre insan gücünün bir değeri olacaksa, insan için bir özgürlük ve ahlaktan söz edilebilecekse, soncuzca güce sahip olan bir varlığın var olması gerekir. İnsanın kendisini özgürce yaratabilmesi için Tanrıdan vazgeçmek gerektiğini söyler.


3. Tanrının Varlığının Bilinemeyeceğini Ya da Yokluğunun Bilinemeyeceğini Öne Süren Tanrıya ilişkin bilgiye sahip olunamayacağını, dolayısıyla Tanrı’nın var olduğunun da var olmadığının da kanıtlanamayacağını savunan öğretiye felsefe de agnostisizm (bilinemezlik) adı verilir. Tanrının var olduğunun ya da olmadığının ilke olarak bilinemeyeceğini öne süren bir görüştür. Bu görüşü ilk olarak Sofist Protogoras vermiştir.

Tanrısız Ahlak



Ahlak:İnsanların gerek yaşam ilgileri gerek metafizik bağlanımları gerekse değer yönelimleri bakımından kendisine göre yaşamakla yükümlü olduklarını duyumsadıkları temelli dünya görüşü;saltık anlamda iyi olduğu düşünülen bir yaşam görüşünde yapılanıp yerleşiklik kazanan, gelenekler ile görenekler yoluyla taşınan, yazılı olmayan davranış kurallarıdır. (Abdülbaki Güçlü-Erkan Uzun-Serkan Uzun-Ü.Hüsrev Yolsal _Felsefe Sözlüğü)





Tanımının için de pozitif değer, saltık iyilik barındıran bir olgunun insan eliyle ; bir değere yüklenip (tanrı ahlakı, din ahlakı vs) daha sonra o değersiz varlığından söz edilemeyeceğinden bahsetmek demek oldukça sürrealist bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. ‘ahlak’ tek başına tamamıyla olumlu bir olgudur. İnsanın doğal durumunda ki halinde bile ahlaklılığının sonucu oldukça verimli bir halken, dini yoksunluk , dini inançsızlık gösteren bir bireyin(ateist) nasıl ahlaksızlığından söz edildiğini anlamak mümkün değil. Ahlaklılık, ahlaklı insan kavramlarının, dini inançla doğru orantılı olmadığına bu kısacık ve küçücük bilgi birikimimle eminim diyebilirim.